Dillerin bir kusuruydu belki de şu geçmiş zaman illeti. Kusuruydu çünkü kusuruydu derken bile hissettiriyor o geç kalmışlık hissini. Mest etmek isterken her çocukluk anını delicesine yeniden, sondan eklemeli bir -dı eki yıkıyor kurduğun o geçmiş hayallerini.
Bir işkence usülü potansiyeli barındırıyor sanki, hissettiriyor inadına zamanın geçip gittiğini ve bir daha gelmeyeceğini. Hele şu şartın hikayesi ve rivayeti yok mu… Keşkelerle dolduruyor lügattan geçen cümlelerin boşluklarını.
Sonra zaman fısıldıyor sana zaman diye, an her anını her bulduğun zamanda. Çünkü bir gün gelecek, geleceğin şekillenecek… Dikilecek karşına ve at geçmişi bir yana diyecek o gelecek ve işte o an hatırlayacaksın geçmişin acı taraflarını.
Bırakacaksın geçmiş hakkında iyimser olmayı, izin vereceksin kafana girmesine tüm o sakladığın anılarının. İzin vereceksin ki, nefret edesin. Ve nefret… Bırak açsın yolunu geleceğinin.
Masallarda geçen o duygu, Pandora’nın kutusunda serbest bırakılmayı bekleyen o his, umut… Geleceğine doğru atarken adımını, yandaş olacak sana.
Lakin, unuttuğun bir şey olacak o vakit. Kutudan firar eden bazı duygular peşinde cirit, geleceğine demir atacak. Korku… Musallat olacak beyin sinirlerine.
Ve bu nadasa bırakılmış sözler…
Merak etme, füzun değil sükut olacak geçmişine.
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.