Birileri gelip gitti
Bir nur yar edildi daha yaratılmamış insanoğluna.
Sonra insan yaratıldı. Huzura davet edildi. Bak dendi nura, sen bu nurun yüzü suyu hürmetine yaratıldın. Okudu Adem nuru, Ya Muhammed dedi.
Akabinde cenneti tasvir etti gözleri. Her şey vadedilmedi, verildi. Bir ağaç işaret edildi, meyvesi caiz edilmedi. Bir gün yasak unutuldu ve çiğnendi.
Nefis ya…
İnsan yaratıldı. Sonra hata yaptı.
Bir bebek dünyaya geldi antik kentin fethiyesinde. Annesini ve çiftçi babasını alıp frigya’ya yol aldı bir zaman. Kaderin cilvesi, halk ölen kralın yerine geçecek olan kişinin şehre arabayla ilk giren kişidir kararı almıştı. Genç, kral, adı Midas oldu. Servete doymadı. Tanrılarından ilahi bir güç istedi. Dokunduğu altın olmaya başladı, kızına dokundu.
Nefis ya…
İnsan yetinmedi. Sonra hata yaptı.
Bir çocuk büyüdü arap topraklarında. İlim aldı okulda. Aşkı gördü ardından. Kays idi adı. Kavuşamadı sevdaya, mecnun oldu. Alim değil, aşık oldu. Acısından çöle düştü, hayvanlara arkadaş oldu. İçine çekilmekten Allah’a yakın, maddeye ırak oldu. Leyla geldi, tanımaz oldu. Leyla öldü, ağlar oldu. Yakardı canını iade için, duası kabul oldu. Öldü ve leylasına kavuştu.
Aşk ya…
İnsan sevdalandı. Ama ilk kez hata yapmadı.
5 Mart 2014 Çarşamba
Yasir Yılmaz
Merhaba çocuk,
Bu görüşmelerimiz gittikçe azalıyor sebepsiz. Ne sen yatağından kalkıp uğruyorsun ne de ben aklına misafir olmaya tenezzül ediyorum. Bir kelam hatır vardır elbet yazılmış onca satırda, he… yok mudur? Bir iki sırrın belini kırarız yine. Derdine karşın bir deri koltuk sereriz kağıtlara, oturur anlatırsın buluruz dermanını.
Senden 13 sene sonra doğdum, buna rağmen büyüğüm senden be çocuk. Olgunluğunu bana yaza yaza, sen eksildin. Çocuklar aptal olur derler. Çocuklaşmışsın soğuk çölün çekirgesinin bana fısıldadığına göre. Bilirsin neden bahsettiğimi. Seçimlerin diyelim. Doğru ama bir o kadar da yanlış seçimler. Belli hayata seçmek için gelmediğin. Bu denli kararsızlık yüklü göz altların bunu bağırıyor aynalara geçen günlerince.
17 senedir şiş, uzun kirpikleriyle kara gözlerin…
Değdiği gözleri tökezletti ve takılı kalanları örseledi kurşunlarla.
Söz deyimi bir hançer darbesiyle dünya gözüne zindan oldu büyülü yıprattığı özlemi.
Özveriyle yırtılan sahipsiz ağıtlar ve isimsiz mermerler başında kelamsız dudaklar… Hayallere ziyaret edecek bir gelecek değil, değil mi? O zaman topla beynini çocuk. Sen susma, kelam et. Anlayamayacakları her kelama katip ol. Kitap oku, okut. Yaz, çiz, boya. Gez, koş, dolaş. Önce her daim insan ol. İnsan ol ki hatırla imtihanı yoksa ölüme tükenen zamanın içinde kaybolursun.
Terk olsana insanlara. Bir ömür tatile çıkalım. Deniz sana ilham olur, alır beni yazarsın müsveddelerini.
Yıllar geçer, tenimize vurup giden dalgalara son bir eda ederiz. Temize çekip bir gülümser ve müsveddelere son bir kez veda ederiz.
Akabinde o çok övdükleri Azrail’i çay yudumu ile karşılar, ilk ve son kez bir selam ederiz.
Sonra da çeker gideriz.
– Kağıda mensur kalemin.
13 Şubat 2014 Perşembe
Yasir Yılmaz
İmtihana ne lüzum
İmtihanın nereden nasıl geleceğini bilemezsin. Şimdiye kadar okul sınavlarına hiç stres ya da heyecanla girmedim. Sonuçlarını hiç sabırsızlıkla beklemedim. Sadece gelip geçsin istedim. Hayat, okul gibi değil tabi. Hayat daha acımasız. Rüşvet kabul etmiyor. İmtihanlarını insanın karşısına daha zorlu çıkartıyor. İnsanı kapısına it ediyor. Acıları damardan sokuyor kana. Vücuda yayılırken acı, iltihaplı kolunu kesmeye vakit bulamıyorsun bile. Yine de öldürmüyor seni. İkincisine alıştırıyor. Bir daha ki şırıngayı sana fark ettirmeden aşılıyor.
11 Ocak 2014 Cumartesi
Yasir Yılmaz
Ölüm aşka kafi
Güç mü, arayış? Aşk mı masum olan? Yoksa ölüm mü insanları ayıran?
7 Kasım 2013 Perşembe
Yasir Yılmaz
Sondan eklemeli hikayen
Dillerin bir kusuruydu belki de şu geçmiş zaman illeti. Kusuruydu çünkü kusuruydu derken bile hissettiriyor o geç kalmışlık hissini. Mest etmek isterken her çocukluk anını delicesine yeniden, sondan eklemeli bir -dı eki yıkıyor kurduğun o geçmiş hayallerini.
Bir işkence usülü potansiyeli barındırıyor sanki, hissettiriyor inadına zamanın geçip gittiğini ve bir daha gelmeyeceğini. Hele şu şartın hikayesi ve rivayeti yok mu… Keşkelerle dolduruyor lügattan geçen cümlelerin boşluklarını.
Sonra zaman fısıldıyor sana zaman diye, an her anını her bulduğun zamanda. Çünkü bir gün gelecek, geleceğin şekillenecek… Dikilecek karşına ve at geçmişi bir yana diyecek o gelecek ve işte o an hatırlayacaksın geçmişin acı taraflarını.
Bırakacaksın geçmiş hakkında iyimser olmayı, izin vereceksin kafana girmesine tüm o sakladığın anılarının. İzin vereceksin ki, nefret edesin. Ve nefret… Bırak açsın yolunu geleceğinin.
Masallarda geçen o duygu, Pandora’nın kutusunda serbest bırakılmayı bekleyen o his, umut… Geleceğine doğru atarken adımını, yandaş olacak sana.
Lakin, unuttuğun bir şey olacak o vakit. Kutudan firar eden bazı duygular peşinde cirit, geleceğine demir atacak. Korku… Musallat olacak beyin sinirlerine.
Ve bu nadasa bırakılmış sözler…
Merak etme, füzun değil sükut olacak geçmişine.