Bir rüyaydi belkide
bu camda kuşları sayışın anne..
bir hayaldi galiba
uzun uzun
sohbetimiz masada…
şimdi
pencere hala yerinde
sen yoksun,
kuşlar hala uçuyor
sen sayamıyorsun…
Ve artık
masa da yok bu odada,
sohbette yok,
yüzün de yok durup durup cama
ışıldayan…
Bak anne
çocuklar geldi yine
torunlarin,
yok mu cebinde gizlece verdiğin şekerlerin ..
Cebin yok mu artik anne
şeker yok mu…
pencerede dalgın duruşun yok mu ,
şurası adalar mi diyen sesin.
hava bugün çok kapali
yoksa
deniz iyi görünürdü deyişin .
yerdeki halın,
halıya dökülen çorba lekesine
bişey olmaz kizim diye
tesseli edişin…
mutfaktan gelen yemek kokularin,
tenceredeki dolman,
hiçbişey yok deyip
sofraya on çeşit yemek çıkartman…
yok mu tüm bunlar artık anne
Sen yokmusun….
yastıklardan ev yapan cocuklara misafir oluşun
yatağının üstünde her sıkıldığında
yap/boz yapışın…
zil çalınınca “geldim geldim” diye diye hızla kapiya koşuşun…
anne bak bugün de geldik
neden
koşa koşa kapiyi açmıyorsun ….
Geldik işte bugün
belki son kez kapina;
koltugunu,
tencereni,
halını,
tabaklarını,
iğneni,
ipliğini,
çoraplarını,
terliklerini,
yorganini,
yatağını
hepsini almaya geldik..
Yani kutular dolusu ‘seni’
bir kamyona koymaya geldik…
geriye;
yalnizca cok sevdigin
penceren kaldı,
birde
evi sarmalayan
o naif
ruhun her odada..
İşte böyle
kısacık bir
vedaymiş hayat ,
Upuzun bir yaşam sandığımız aslinda…
AYŞEGÜL ASLAN
27 /08 /2019
İstanbul